Akademik tanımıyla katma değer vergisi, harcamalar üzerinden alınan yayılı muamele vergisidir.
En sade sade anlatımla katma değer vergisi, ülke sınırları içerisinde üretilen her bir mal veya hizmetin her aşamasında yaratılan, katılan ilave değer üzerinden alınan bir vergidir.
Örnekle açıklamak gerekirse, bir adet gömleğin üretilmesi için; çifçinin pamuğu üretip çırçır fabrikasına satması, çırçır fabrikasının pamuğu çekirdeklerinden ayıklayıp ham pamuk haline getirmesi, ham pamuğun ip fabrikasında ip haline getirilmesi, ipin başka bir fabrikada kumaşa dönüşmesi, kumaştan gömlek dikilmesi, gömleğin mağazaya gönderilmesi ve mağazada tüketici ile buluşması aşamalarının her birisinde bir önceki aşamaya değer katılmakta ve katılan değerlerin toplamı da gömleğin nihai tüketiciye satış değerini oluşturmaktadır. Bu aşamalarda katılan net değer üzerinden ödenen KDV’lerin toplamı da doğal olarak nihai tüketicinin cebinden çıkan vergiye tekabül etmektedir.
Diğer bir anlatımla üretim zincirinin her bir aşamasında mükellefler sadece kendi ürettiği değerin vergisini vermektedir. Şöyleki; indirim müessesesi sayesinde zincirin halkalarını oluşturan her bir mükellef elde ettiği hasılat üzerinden hesapladığı katma değer vergisinden ürünü bir önceki halkadan devir alırken ödediği (yüklendiği) KDV’yi indirmekte ve böylece kalan bakiyeyi katılan net değerin vergisi olarak ödemektedir. Toplam vergi yükü ise nihai tüketicinin üzerinde kalmaktadır.
Yukarıda mantığı kısaca izah edilmeye çalışılan katma değer vergisi, Ülkemizde TBMM tarafından 3065 sayılı yasa ile 25/10/1984 tarihinde kabul edilip, 02/11/1984 tarihinde resmi gazetede yayınlanmış, 01/01/1985 tarihinden itibaren yürürlüğe konmuştur. O günden bu tarafa onlarca kez değişiklik geçiren Kanunun temel mantığı hiç bozulmamıştır. Yapılan değişiklikler daha çok mal ve hizmet türleri itibariyle toptan yahut perakende safhada uygulanacak vergi oranlarının değiştirilmesi, bazen herhangi bir mal veya hizmet için vergi oranının sıfırlanması yahut tam yada kısmi istisna kapsamına alınarak o mal veya hizmetin geçici olarak vergi dışı tutulması yönünde olmuştur.
Yukarıda izah edildiği şekilde indirim müessesesi üzerine kurulan bu sistemde beyana dayalı gerçek usulde vergilendirme yöntemi benimsenmiştir.
Ancak Kanunda geçen yıl yapılan bir değişiklikle ilk defa indirim müessesenin dışına çıkılmış İngiltere hariç başka örneği bulunmayan yeni bir vergilendirme yöntemine geçiş imkanı getirilmiştir. Bu amaçla 7104 sayılı Kanunla 3065 sayılı Kanunun mülga 38’inci maddesi başlığı ile birlikte değiştirilerek “Hasılat Esaslı Vergileme” sistemi Kanuna monte edilmiş olup bahsi geçen madde metni aşağıdadır.
“Hasılat esaslı vergilendirme
Madde 38
Ticari kazancı işletme hesabı esasına göre tespit edilenler ile mesleki kazancı serbest meslek kazanç defterine göre tespit edilenlerden Cumhurbaşkanı tarafından belirlenen sektör ve meslek grupları kapsamında yer alanlar, talep etmeleri halinde vergiye tabi işlemlerin karşılığını teşkil eden (katma değer vergisi dâhil) bedel üzerinden, bu Kanunun 28 inci maddesi uyarınca belirlenen en yüksek oranı geçmemek üzere, Cumhurbaşkanınca ilgili sektör veya meslek grubu için belirlenen oran uygulanmak suretiyle hesapladıkları katma değer vergisini, indirilecek katma değer vergisi ile ilişkilendirmeksizin beyan ederek öderler.
Birinci fıkra kapsamında hasılat esaslı vergilendirme usulüne göre vergilendirilen mükellefler, kazançlarının tespitinde kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla alış vesikalarında gösterilen katma değer vergisi ile hasılat esaslı vergilendirme usulüne göre beyan ederek ödedikleri katma değer vergisini işlemin mahiyetine göre gider veya maliyet, yaptıkları teslim ve hizmetler dolayısıyla hesapladıkları katma değer vergisini gelir olarak dikkate alırlar.
Hasılat esaslı vergilendirme usulüne geçen mükellefler, iki yıl geçmedikçe bu usulden çıkamazlar.
Cumhurbaşkanı Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca bilanço esasına göre defter tutan gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerini, sektörler ve meslek grupları itibarıyla belirleyeceği yıllık iş hacimlerine göre hasılat esaslı vergilendirme usulü kapsamına almaya, Maliye Bakanlığı bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir”
Madde metninden de anlaşılacağı üzere, Kararname ile belirlenecek olan sektörler ve mükellef grupları için indirim müessesesi devre dışı kalacak, muhtemelen seçilecek olan sektörlerde faaliyet gösteren mükellefler gider ve maliyetleri için aldıkları belgelerde yer alan KDV’ler için 191 nolu hesabı çalıştırmadan, belgelerde yer alan KDV dahil toplam tutarları diğer ilgili hesaplara alarak bu tutarları gelir veya kurumlar vergisi matrahlarının tespitinde gider ve maliyet olarak dikkate alacaklar, KDV dahil elde ettikleri hasılatın belirlenecek yüzdesini ise direk, net, safi “Ödenecek KDV” olarak beyan edip ödeyeceklerdir.
Bu şekilde belirlenecek mükelleflerin belge alma verme, defter tutma, beyanname verme gibi yükümlülüklerinde herhangi bir değişiklik olması beklenmemektedir. Sadece ödenecek verginin hesaplanmasında indirim müessesi devre dışı bırakılarak Ödenecek KDV, (Hesaplanan KDV dahil) elde edilen hasılatın belirli bir yüzdesi alınarak belirlenecektir. Ancak muhtemelen gerek KDV mükellefleri gerekse tüketiciler açısından Ödenecek KDV ve fiyat mekanizmasına herhangi bir değişiklik oluşmayacak, bu kapsama alınan mükellefler sattıkları mal ve hizmetin oranı neyse aynı oranlar üzerinden KDV hesaplayacak ve düzenledikleri belgelerde bu tutara ayrıca yer vereceklerdir. Sistemin getirdiği tek değişiklik Ödenecek KDV’nin belirlenme yöntemi olacaktır.
Hasılat esaslı vergileme rejimine ilişkin düzenlemenin yürürlük tarihi 01.01.2019 olarak belirlenmiş olmakla birlikte madde metninde anlaşıldığı üzere düzenlemenin hayata geçebilmesi için Cumhurbaşkanı Kararı ile sektör ve oran konusunda belirleme yapılması gerekmekteydi.
Bu konuda beklenen ilk Cumhurbaşkanı Kararı (06/02/2019 tarih ve 718 sayılı Karar) 07/02/2019 tarih ve 30679 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olup gelecek ay başından itibaren yürürlüğe girecek olan Kararın Sektör ve Vergi Oranı Başlıklı 3’üncü Maddesi aşağıdaki gibidir.
“(1) 10/07/2014 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile 5393 sayılı Belediye Kanunu kapsamında belediyeler tarafından ruhsat verilen, toplu taşıma hatlarını kiralayan, toplu taşıma hizmetinin hizmet satın alma yollarıyla yerine getirilmesi halinde bu hizmeti sunan ve gelirlerinin tamamını elektronik ücret toplama sistemleri aracılığıyla tahsil eden otobüs işletmeleri (belediyelerin otobüs işletmeleri ile doğrudan veya dolaylı olarak sermayesinin %51 veya daha fazlası belediyelere ait şirketler hariç), münhasıran il sınırları içinde, otobüsle (sürücü dahil en az 18 oturma yeri olan) yapmış oldukları toplu taşıma faaliyetlerinde hasılat esaslı vergilendirme usulünü seçebileceklerdir. Söz konusu mükelleflerin hasılatlarına uygulayacakları vergi oranı ise %1,5 olarak belirlenmiştir.
(2) Mükelleflerin bu kapsamda vergilendirilebilmeleri için münhasıran yukarıda tanımlanan faaliyetle iştigal etmeleri gerekmektedir. Bu faaliyetlerin yanında, kapsama girmeyen başka faaliyetleri de bulunan mükellefler bu uygulamadan faydalanamayacaklardır.”
Karar metninden anlaşıldığı üzere, hasılat esaslı vergilendirme yönetiminde belirlenen ilk sektör özel halk otobüsleri olup vergi oranı ise %1,5’tir.
Kısaca özetlemek gerekirse, faaliyet konusu sadece özel halk otobüsü işletmeciliği olan ve sadece akıllı kart ile yolcu bindiren mükellefler, eğer isterlerse adlarına düzenlenen belgelerde yer alan katma değer vergisini (İndirilecek KDV’yi) dikkate almaksızın, sadece elde ettikleri (Hesaplanan KDV dahil) toplam hasılatın %1,5’ini Ödenecek KDV olarak beyan edip ödeyebilecekler.
Yine Kararın son maddesinde kararın hükümlerinin Hazine ve Maliye Bakanı tarafından yürütüleceği belirtilmiş olup bu konuda Bakanlığın Tebliğ ile düzenleme yapması beklenmektedir.