Enflasyon oranın çift haneli rakamlarda seyrettiği yıllarda mali tablolardaki verileri enflasyona karşı korumaya yönelik vergi sistemimizde, maliyet bedeli artırımı, yeniden değerleme müessesi, son giren ilk çıkar (LİFO) yöntemi gibi birtakım düzenlemeler mevcuttu. Ancak bu düzenlemeler mali tablolar kalemlerinin tamamını kavramaktan uzaktı.
2000’li yılların başında güçlü meclis desteğine sahip tek parti iktidarları ile yakalanan siyasi istikrar ile birlikte, başta yakalanan siyasi istikrarda emeği payı olduğunu düşünen işadamları olmak üzere TOBB dahil meslek odaları ve diğer baskı grupları, enflasyonun mali tablolar üzerindeki olumsuz etkisinden ve enflasyondan kaynaklanan fiktif karlar üzerinden hak etmedikleri tutarlarda vergi ödemekten kurtulacaklarını umarak Siyasi İktidarı ve doğal olarak Meclisi enflasyon muhasebesi uygulamasının yasalaştırılması konusunda ikna etmeyi başardılar.
Ancak aşağıda da değinileceği üzere ne Hükümeti, Meclisi buna ikna edenler ne siyasi iktidarın kendisi yahut bürokratları yahut teknokrat milletvekilleri, enflasyon canavarını yeneceklerine kendileri dahi inanmamış olmalılar ki, 2003 yılından bu tarafa yürürlükte kaldığı halde bugüne kadar bir kez dahi uygulanamayan bir yasal düzenleme yaptılar.
Şöyle ki 2003 yılında yapılan düzenleme ile Vergi Usul Kanuna eklenen geçici madde ile 31.12.2003 tarihli veriler bir defaya mahsus enflasyon düzeltmesine tabi tutuldu.
Ancak 01.01.2004 tarihinden sonraki veriler ise bu tarihten itibaren yürürlüğe girecek olan ve 213 Sayılı VUK Mükerrer 298. Maddesinde belirtilen şartların oluşması halinde enflasyon düzeltmesine tabi tutulacaktı. Söz konusu madde hükmüne göre, TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) tarafından açıklanan Yİ-ÜFE artışının, içinde bulunulan dönem dahil son üç hesap döneminde %100’den ve içinde bulunulan hesap döneminde % 10’dan fazla olması şartları tekrar birlikte sağlanana kadar enflasyon düzeltmesi uygulanmayacaktı.(İstisna olarak, sadece sürekli olarak işlenmiş altın, gümüş alım-satımı ve imali ile iştigal eden ve kazançlarını Bilanço esasına göre tespit eden gelir veya Kurumlar Vergisi mükellefi olan kuyumcuların, enflasyon düzeltme şartlarının oluşup oluşmama koşuluna bakılmaksızın, takip eden yıllarda her geçici vergi dönemi ve hesap dönemi sonu itibarıyla enflasyon düzeltmesi yapmaları zorunlu kılındı).
Ne ilginçtir ki o günden bu tarafa her iki değerdeki artış oranı hiçbir zaman birlikte (eşzamanlı) aşılamadı, dolasıyla yasal koşullar oluşamadığı için de enflasyon düzeltmesi hiçbir zaman yapılamadı.
Diğer bir ifade ile 2004 yılı başında yürürlüğe giren enflasyon düzeltmesi, o tarihteki mantıkla ufukla umutla hazırlanan yasal düzenlemelerde yer alan şartların gerçekleşememiş olması nedeniyle hiç uygulanamadığı için fiilen yürürlükten kalktı.
Öyle olunca da mükellefler bırakın mali tablolarını enflasyonun olumsuz etkilerinden arındırarak fiktif vergi ödemekten kurtulmayı, enflasyon düzeltmesi geldi diye yürürlükten kaldırılan maliyet bedeli artırımı, yeniden değerleme müessesi, LİFO gibi enflasyonun etkisinden korunmaya dönük sınırlı uygulama alanı olan avantajları da kaybettiler.
Sadece bununla da kalınmadı, amortisman uygulamasında da enflasyon düzeltmesi uygulamasına paralel birtakım değişiklikler yapıldı; Eskiden birbirine benzer özelliklere sahip kıymetler için bir ortak bir amortisman oranı uygulanırken yapılan değişiklikle amortismana tabi iktisadi kıymetin özelliğine göre farklı faydalı ömürler belirlenerek her bir kıymet için farklı amortisman oranları uygulanması yoluna gidildi. Bu yapılırken de düzenlemeler eskiye nazaran mükellef aleyhine oldu; faydalı ömürler uzun belirlendi, doğal olarak amortisman oranları düşürüldü, böylece mükellefler kıymetlerini daha uzun sürede itfa ederek erken yıllarda daha az gider düşmek ve vergiyi daha erken ödemek durumunda kaldılar.
Diğer taraftan, 3 Ekim günü açıklanan 2018/Eylül ayı enflasyon oranları gözleri yeniden enflasyon muhasebesi uygulamasına çevirdi. Nitekim 2018/Eylül ayına ait enflasyon oranı hemen hemen tüm çevrelerin beklentisinin üzerinde çıktı. Böylece 2018 yılına (içinde bulunulan hesap dönemine) ait enflasyon oranının %10’un çok çok üzerinde gerçekleşeceği artık kesinleşmiş oldu.
31.12.2018 tarihi itibariyle son üç hesap dönemine ait Yİ-ÜFE ise bu gidişle %60 oranını geçecek gibi görünmekte. Her ne kadar ikinci eşzamanlı şart son üç hesap dönemine ait Yİ-ÜFE’nin % 100 oranını geçmesi olsa da bu oran % 99’da kaldığında ne olacak? Maalesef mevcut yasal düzenlemeye göre yine enflasyon muhasebesi uygulanamayacak.
31.12.2018 tarihi (bu yılın sonu) itibariyle bahis konusu %100 oranına (ikinci şart olan yasal orana) ulaşmak teknik olarak mümkün olmakla birlikte bu durum tüm çevrelerce arzu edilecek bir durum olmayacaktır. Nitekim bu haliyle dahi mevcut enflasyon oranı özellikle maliyet fiyatlarında yol açtığı belirsizlik sebebiyle piyasaları yeterince tedirgin etmektedir. O sebeple bu durum (son üç yılın enflasyon oranları toplamının %100’ü geçmesi) kimsenin arzu etmeyeceği durum olacaktır.
Enflasyon muhasebesinin uygulanabilmesi için geriye bir ihtimal daha kalmaktadır; (son 36 aylık) enflasyonun yasal sınır olan %100 oranını görmesi yerine, bu yasal oranı 31.12.2018 tarihi itibariyle gerçekleşeceği kesinleşen orana düşürmek.
Şöyle ki; mevcut yasal düzenlemeye göre “(2013 sayılı VUK Madde 298, 700 Sayılı KHK’nın 46 ncı maddesiyle değişen ibare; Yürürlük:09.07.2018) Cumhurbaşkanı; bu maddede yer alan % 100 oranını % 35’e kadar indirmeye veya tekrar kanunî seviyesine kadar yükseltmeye ……… yetkilidir”. Örneğin 31.12.2018 tarihi itibariye son üç hesap dönemine ait Yİ-ÜFE’nin %65 gibi bir oranı yakalayacağı kesinleştiğinde Sayın Cumhurbaşkanı Yasadan kaynaklanan yetkisini kullanarak mevcut %100 oranını bundan daha düşük bir oranda, örneğin %60 olarak, yeniden belirlese böylece ilk defa enflasyon muhasebesi uygulaması imkanı doğar ve diğer şartları taşıyan mükellefler düzenlemenin getiriliş amacına uygun olarak mali tablolarını neredeyse 15 yıllık enflasyonun etkisinden arındırarak reel değerlere getirme imkanına kavuşurlar.